Doğu Avrupa Turu – I – Belgrad

Arkadaşlarımız ile 2017 sonu itibariyle organize ettiğimiz Doğu Avrupa turumuzu yakın bir süre evvel tamamladık. Beni bu uzun seyahate çıkartan ana etken elbetteki tarihi iki şehri yani Viyana ve Prag’ı dünya gözü ile görmek idi. Fakat bir diğer ilgi çekici nokta ise yolculuğumuzu kara yoluyla yapacağımız için sadece geçeceğimiz ülkelerin turistik merkezlerini değil yerel köy ve kasaba yapılarını, nehir ve göl kenarlarını, alt yapı çalışmalarını vs. gözlemlemek yani ülkeyi tam anlamı ile görme fırsatı yakalamaktı. Yolculuk boyunca yakından tanıdığım bir çok arkadaşımın da yanımızda olması beklediğimiz gibi uzun yolculuğun yükünü büyük ölçüde atmamızı sağladı. Zaten uzun olacak yazı dizimizi daha fazla uzatmadan gezimizde izlediğimiz yolu ve genel tecrübelerimizi anlatmaya başlayalım. Doğu Avrupa’yı merak edenler ve nerede neler yapılır bilmek isteyenler için tarihi bir tur rehberi olacağını düşünüyorum. Nerede yemek yerim diyenler başka yazıları incelesinler. Burada daha çok gezilecek yerler hakkında tarihi bilgiler vereceğim.

Adabazar-İstanbul-Filibe-Sofya-Belgrad

Gece çıktığımız yolculuk bizi şen şakrak bir şekilde İstanbul’a ulaştırdı. Yolda diğer bazı misafirlerimizi de aldıktan sonra sınır kapısından geçip sabaha doğru Bulgaristan’ın sanırım 3. veya 2. en büyük şehri olan Filibe’ye ulaştık. Sabah kahvaltısı sonrası beklemeden Sofya’ya oradan da akşama doğru Belgrad’taki otelimize yerleştik. Akşam yemeğinden sonra çoğu kişi odasına dinlenmeye çekilirken aramızdan genç olanlar elbetteki otelde uyuyacak değil vurduk kendimizi Belgrad sokaklarına…

22221729_10155594694737211_8408184732151741053_n.jpg
Filibe Kahvaltısı

Vurduk derken ana caddelerinden bir tanesinde şöyle bir tur attık. Marketlere gidip et, süt, bira fiyatlarını falan kontrol ettik. Zaten gece yarısı da olduğundan fazla dolanmadan ara barların bir tanesinde goy goya düştük. Garson kıza da bahşişini verdik elbette. Güzel sıcak bir yerdi.

Ertesi sabah ekipçe Belgrad’ı şöyle bir dolaştık. Ankara gibi bir yere benziyor. Şehir merkezi yakınlarında ABD uçaklarının bombaladığı binaları ibret için hala tamir etmemişler (Bosna Savaşında). Bildiğiniz gibi Sırbistan özellikle bu sebepten Avrupa Birliğine alınmadı. Biz oradayken İngilizce ve Sırpça NATO ve ABD aleyhinde pankartlar asılı duruyordu (En tepede ki fotoğrafta görebilirsiniz).

Buradan tarihte önemli ve merkezi bir yer olduğu için uzun süre Osmanlı Devleti’nin elinde tuttuğu Belgrad Kalesi’ne geçtik. Kale şehrin tam merkezinde bulunan bir parkın kenarında bulunuyor. Parkın ismi bize yabancı gelmeyecek; Kalemegdan. Birde tabi parkın içinde bulunan saat kulesinin ismi var oda Sahat Kula. İçerisinde değişik heykeller ve çeşmeler bulunan parkın kalabalığa şehir nüfusuna nefes aldırdığını görüyoruz. Demek ki her yere bina dikmeye gerek yok. Özellikle büyük ve kalabalık şehirlerde bu tür yaşam alanlarının korunması gerektiği çok açık.

WhatsApp Image 2018-03-19 at 13.48.14 (1).jpeg
Kalemegdan

Parkta bu konu ve geçmişteki savaş tekrar aklıma geldi. Yakın tarihte yaşanan üzücü iç savaşlar ve kanlı olaylardan dolayı Sırp halkı ile Müslüman coğrafyanın arası biraz limoni. Son yüzyılda artan ırkçı milliyetçiliğin etkilerinden uzaklaşmak için tarihin sayfalarında göz gezdirdiğimizde ise ilginç bir şekilde Sırp-Osmanlı dostluğunu görmekteyiz. Dostluk derken bizimkilerin boyunduruğu altında geçen uzunca bir süreden bahsediyoruz. Dolayısıyla Sırp diline bir çok Türkçe sözcük girmiş bulunuyor. Sırpların bizimkiler ile iyi geçinmesinin bir diğer sebebi de kuvvetlenen Vatikan Papa’larının oluşturduğu Katolik Hristiyanlığı’na karşı kendilerinin Ortodoks Hristiyanlığı’nı benimsemiş olması. Osmanlının ilk dönem yayılmacı balkan ilerlemesinde şehirlerin çoğunu savaşmadan ele geçirmesinin sebeplerinden bir tanesi bu mezhepsel çatışmayı kullanmasıydı. Ortodoks Hristiyanlığı zayıf haldeyken sığınacak bir liman olarak gördüğü Müslümanların boyunduruğuna girmiş ve üzerilerine yapılan Katolik Hristiyan akınlarına karşı beraber kılıç sallamışlar. Bu birliktelik o denli ileri ki Sırp askerleri Osmanlı Ordusunun sayıca fazla askeri unsurlarından ve değişmez birliklerinden bir tanesini oluşturmuş. Zaten Osmanlı Devleti sonraki dönemde Türk devletinden ziyade emperyal çok uluslu bir imparatorluğa dönecek. Neyse konuyu uzatmadan gezimize geri dönelim. Bu arada tarihi akışı anlatıyorum ki gelecekseniz bunları bilerek gezmeniz daha keyifli olacaktır diye düşündüğümden.

WhatsApp Image 2018-03-19 at 13.48.14 (2).jpeg
Solda Sava nehri ve Belgrad Kalesi’nin arka tarafı

 

Eski surları ve parktaki anıtsal bazı heykelleri dolaşıp geçmişte yıllarca elimizde kalan güzel kaleden, dönem için alınmasını çok zorlaştıran Sava nehrini doyasıya seyrederek gezimize devam ettik. Kale içinde eski surlara dokunmak ve geçitlerden geçerken ister istemez heyecanlandığımı fark ettim. Bir çok kez tadilat görse de eski sur bölümündeki taşlara dokunmak sanki tarihi avucunuza almak gibi.

Burada ayrıca tarihimizin belkide en önemli veziri diyebileceğimiz Sokullu Mehmed Paşa’nın çeşmesi bulunuyor. Kanuni Sultan Süleyman devrinde de veziri azamlık yapan bu büyük Osmanlı veziri aslen de Sırp-Boşnak asıllı bir devşirme.

Kale içinde Damat Ali Paşa’nın da türbesine rastlıyoruz. Bazı yerlerden duydum “Mora fatihi” falan deniyor ama hiç alakası yoktur. Saraya evlenerek giren ve entrikalar ile veziri azam olan, son derece bencil, her şeyi bilen vs. veziri azamımız günümüzün Fatih Terimi veya Tayyip Erdoğan’ı gibidir. Yani her şeyi en iyi o yapar her şeyi en iyi o bilir. Madem bahis açıldı türbesi önünde bahsettim burada da anlatayım bari;

WhatsApp Image 2018-03-19 at 13.48.14 (3).jpeg
Damat Ali Paşa Türbesi

Damat Ali Paşa durup dururken Avusturya’ya savaş açıyor 1715 yılında. Ne hazırlık yapılmış, ne kimsenin fikri alınmış… Aklı sıra başka cephelerde de savaşan Avusturya’yı köşeye sıkıştıracak ve fırsattan istifade 1699 Karlofça ile kaybettiğimiz toprakları geri kazanacak. Vezirimiz hala savaşların 1400’lü yıllardaki gibi kılıç, ok ve at ile yapıldığını zannettiğinden veya 1699 yılı öncesindeki büyük bozgunları unuttuğundan mı artık bilemiyoruz hiç anlamı yok iken savaşa tutuşmak istiyor. Elbette Avrupa’daki gelişen askeri teknoloji ve taktikleri bilen bazı vezirler veya devlet adamları bu duruma tepki gösteriyor. Gösteriyor ama dinleyen kim? Damat Ali Paşa kendisini savaşa girilmemesi için ikna etmeye çalışan Rumeli Kazaskeri’ni görevinden alıyor ve her gelene yolu gösteriyor. Halk başlıyor savaş dolayısıyla homurdanmaya. Bakıyor ki olmuyor gidiyor Şeyhülislama. Çıkart diyor bana bir fetva; “Avusturya ile savaşmamızı istemeyen veya eleştiren her kim var ise vatan hainidir/dinsizdir”. Şeyhülislam bu saçma isteği kabul etmeyince “Sende vatan hainisin demek ki” deyip (Fetöcü Şeyhülislam) görevinden aldığı gibi kendi adamını koyup fetvayı alıyor. Fetva yurt genelinde camilerde vaazlar ile okutulup muhalefetler susturuluyor.

Uzatmayalım.. “Sen kimsin, asıl sen kimsin lan?” ile geçen vezirliğini, orduyu tam hazırlamadan Belgrad yoluna çıkartarak devam ettiriyor. Belgrad yakınlarında ordunun bir kısmı arkada kalmış, bir kısım mühimmat daha gelmemiş, askerin yarısının karnı aç vs. çıkıyor Avusturya birliklerinin karşısına. Karşıda 60 bin Avusturya’lı bir yanı dağ, bir yanı bataklık muazzam bir mevkide konuşlanmışken yine kimseyi dinlemeyip bu durumda saldırıya geçiyor. Savaş sırasında orduyu komuta edemediği gibi donup kalıyor (Bildiğiniz Kal gelmiş paşaya). Emir falan veremeyerek koskoca orduyu mahvediyor. Sonra ağlaya ağlaya kılıcını çekip düşmana saldırırken de daha hemen çıkışta alnından kurşunu yiyerek ölüyor. İşte “Fatih” falan dediğimiz adamın türbesi bu arkadaşlar.

Kalemegdan içinde yine tarihi Paşa Konağı var. Eski paşalar Belgrad’a geldiklerinde burada kalırmış ama içine giremedik.

WhatsApp Image 2018-03-19 at 13.46.37.jpeg

Kale içinde I.Dünya Savaşı sırasında kullanılan obüs ve tanklar bulunmakta. Bunlar hakkında merakım olduğum için eski tankları görmek sürpriz oldu. Tabi birde İstanbol kapısı ve bazı tenis kortları ile beraber dinozor heykellerini de görmek biraz tuhaf oldu. Melih Gökçek’e selam olsun. Demek ki sadece bizim ülkede yok böyle insanlar. Tarihi bir kale içerisinde maketten dinozorların veya tenis kortlarının işi nedir? Muhtemelen uzun müddet bizim boyunduruğumuz altında kalmış olmalarından dolayı tam anlamı ile kafa yapısını değiştirememişler.

WhatsApp Image 2018-03-19 at 14.12.07.jpeg

1521 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından alınan Belgrad kalesi bazı zamanlar elimizden çıksa da hep geri alınmış. Ancak 1867 yılında tam anlamıyla elimizden çıktığını söyleyebiliriz. Dile kolay neredeyse 350 yıl bizde kalan şehre bizde güzel kale manzarası ile beraber hoşçakal diyoruz.

Ne yazık ki turumuz Belgrad’ı geniş ölçeği ile kapsamıyor. Bu sebeple gezi yolculuğumuza devam etmek için önümüzdeki durak olan Macaristan’ın Budapeşte şehrine hareket edeceğiz. İkinci yazımızda görüşmek dileğiyle hoşçakalın.

Sonraki durak Budapeşte

 

III.Mehmed

Önceki yazıya buradan

Devam edelim… Aha tarihi Kanije kalesi savunması kısmına gelmişiz. Mutlaka okuyun tarihi sevmeseniz de bu kısımları çok iyi bir yönetim gösteriyor Hasan paşa hey gidi.

10) Avusturya’da peş peşe başarısızlık geldi Estergon, Vşeyrad düştü 1595

11) Başarısızlık haberleri İstanbul’a gelse de, padişah III.Murad afedersiniz ipimle kuşağım, s…le t..ğım felsefesini benimsediği için aleme devam etti. Derken öldü, yerine de en büyük oğlu III.Mehmed padişah oldu. İlk icraatı 19 kardeşini öldürmek oldu. {tabi 19 kardeşi öldürmesi bir yana, III.Murad alemci ve kadın düşkünü olduğu için bunlar resmiyette görünen daha bir çoğu ortaya çıkamadan öldürülmüştür}. Lakin oda “eğleneyim, sarayda takılayım” havasındaydı. Yeniçeriler ordunun başında sefere çıkmasını istiyorsa da saray ahvali karşı çıkıyordu. Olayları iyice boka sardıran Sinan paşa yine veziri azamdı üstelik. Oda birden ölünce heh heh gelen gideni aratır gibi damad İbrahim paşa geldi. Oda sefere çıkmayın padişahım dese de, yeniçeriler ayaklanıp “Süleyman gibi sefer isteruk” deyince mecbur sefere çıkmıştır.(görüldüğü gibi halk padişahların kötü yönetiminin bilincinde, askeri coşturan ileride bu olacak)

III.Murad

12) Eğri kalesi düşman tarafından ele geçirilmiş, yeniçerilerin derileride canlı canlı yüzülmüştü. Kaleye sefer ile gidilip ele geçirildikten sonra düşmanın canlı canlı derileri yüzüldü. 1596

13) Haçova ovasında haçlılarla savaşıldı. Savaşta Osmanlı birlikleri kaçmaya, çekilmeye başladılar. Dağınık serseri haçlı topluluğu ganimet sandıklarını görünce onlara saldırmaya başladılar. Çadırlarda bulunan ahçı, seyis, hizmetliler vs. kazma, kürek, odunla heh heh bunların üstlerine saldırıyor bir kısmı kaçınca da “düşman dağıldı, kaçıyor” diye bağırıyor iyimi! Kaçan Osmanlı ordusu toparlanıyor bu sayede. (direkten dönüyoruz bir nevi) Hücum edip zafer kazanılıyor. Böylece hezimet birazda şansla Osmanlıya dönmüştür. Fakat padişahımız durur mu? Öteden beri saraya dönmek isteyen “yahu ne yapıyoruz sarayın uzağında oktu baltaydı” diyen III.Mehmed ordusunun moralini bozmuş galibiyeti de hiçe indirmiştir (aferim III.Mehmed)

14) Kanije kaleside alınmıştır fakat sonraki yanlış hamleler çok canda mal olmuştur. Hasan paşa kalede bırakılan bir kısım askerle kuşatılıyor hemen zaten. Yardım istese de, veziri azamımız “benim başka planım var, döncem sana” babında mesaj atıyor. Mesajı “biiiip,biiip” diye telefonuna gelen Hasan paşa ne yapsın? Yazık işte, askerlerin morali bozulmasın diye sahte bir mektup yazıyor mektupta genel anlamda “yettik geliyoruz” yazıyor diye askerlere ve kale halkına moral veriyor. Herkes mutlu oluyor, gülüyo falan. Halbuki gelen falan yok. Çünkü vezir-i azam oldukça yiğit bir paşa olan Hasan Paşa’yı çekemiyor. Orayı ele geçirsinler öldün diye ümit ediyor. (piç Sinan paşa şerefsiz it)

Kanije Kalesi

15) Madem öyle Kanije kalesi kuşatmasını anlatmadan olmaz. Efsanevi Kanije kalesi, Hasan paşanın çabalarıyla  ve muhteşem savunmasıyla hatırlanmaktadır. Kalede üç bin asker ve 200’e yakın atlı birlik vardı. Kalenin önemini bilen Arşidük Ferdinand, 50 bin kişi ve 42 büyük top ile veriyor ayarı. İşte bu kuşatmayı yiyince kale için yardım isteniyor. Vezirimizin ipinde olmadığından “başka yere yardımdayım diyor”, gerçi oraya da yetişemiyor dangalak sığır Sinan Paşa. (Eee hacı sen beceriden yoksun adamları bir yerlere getirirsen, aleme dalıp verilen rüşvetleri adam kayırmayı önemsemez isen olacağı budur) Sonuçta sahte mektupla halkın/askerin morali bozulmasın diye çabalıyor Hasan Paşa. Bu kadar mı? Değil tabi ki ulan anlatıyoruz. Hasan paşa, kaleye girmek için nehir üzerinde yapılan köprülerden birini yaktırıyor, diğerini de çengellerle çektiriyor yıktırıyor. Çamdan da gemiler yapıyor küçük ani baskınlar için. Kale altından yakalanan iki tutsağı sorguladıktan sonra, öldürülmeleri için ağa Ömer beye veriyor. Tabi Ömer beyle daha önce anlaşan Hasan paşa, çakalın adabazarlının en önde gideni. Ömer bey, iki tutsağa “kalede çok asker olduğunu, yardıma gelindiğini” anlatıp hemşeri oldukları için onların eline ekmek verip salıyor. Tutsaklar sevinçle (sazanlar) kaçıp Ferdinand’a durumu açıklıyorlar. Ferdinand duyduklarına hayret edip morali bozuluyor (ulan ne anasının gözüymüş Hasan paşa ama daha durun dahası var)

16)Bu arada İstoni Belgrad düşman eline geçmiş, oranın komutanı Mehmed paşanın kellesi getirilip kale halkına gösterilmişti {burada araya girelim ne oluyor lan falan demeyin. Kale kuşatmalarında çok az bir birlik bile inanılmaz savunma yapabilir arkadaşlar. Önemli olan savaşlarda askerin moralini yüksek tutmaktır. Korku, kaybeden tarafta daha yüksektir genellikle. İşte bu korkuyu yenmek için veya düşmanda bu korkuyu yaratmak için çeşitli yollar hep denenmiştir ve Osmanlının aslında bunu yaratma konusunda üstüne yoktur. Mehter takımının savaş alanına girmeden evvel müziği bağıra çağıra çalması düşmanın kemiklerine işlemiştir. Mesela Osmanlıda Deliler vardı, en önde giden saçlı sakallı iri yapılı kimselerdi, bunlar boynuz boya falan kullanır düşmana sanki yaratıklar geliyor şeytanlar saldırıyor imajını yaratmak içindi. Ve savaşta toparlanması en zor şey dağılan bir ordudur. Ordu, geri çekilmeye başlarsa önünü ancak çok büyük komutanlar alır. Neyse, burada da kale halkına “aha bilmem kimin kellesi, aha kaçanların kolu” diyerek moralini bozmaya, içeride isyan çıkartmaya çalışıyorlar.}. Hasan paşa kelleyi tanımış, fakat onun olmadığını kale halkına açıklamıştı. Fakat bu moralsizliği bir top atışıyla gidermiş, kellelerin asılı olduğu yeri vurup suya düşürmüştü.

17) Belgrad’ı alan Matyas’ta, askerleriyle beraber kaleye takviye olarak geldi. Kaledekilere teslim olmalarını, yardım gelmeyeceğini söylese de teslim olunmayınca şiddetle saldırdı. Lakin moralli kale askerleri iyi karşı koydu, açılan gedikler gayretle geceleri kapatılıyordu. Kale burçlarına kadar gelen düşman askerleri, bir sonuç alamadan döndü. 18 bin asker ve papanın kardeşi de burada yaralanmış ve ölmüştü. Saldırılar durduruldu. Ferdinand kaleyi almak istiyordu, kışında devam edecekti saldırı.

II.Ferdinand (Kutsal Roma İmparatoru)

18) İşte bir taraf canı için ne gerekiyorsa yaparken, saray taraflarında ise “vezir olmalıyım, benim olmalı” diyen adamların iç entrikaları ve padişahın “bugün sarışına mı, esmere mi gideyim yaw?” tercihleri tartışılıyordu. Kalede ise barut sıkıntısı vardı tabi. Hasan paşa düşmandan kalan kibrit ve güherçileri (bir nevi kara barut ham maddesidir) kullanarak barut yaptırdı. Bu arada Hasan paşanın iç oğlanlarından aslen Macar olan iki tanesi kaçtı. Halk “kalenin durumunu anlatacaklar ve saldırı yiyeceğiz” diye çok moralsizleşti. Tabi Hasan paşa ulan bu. “telaş etmeyin ben ders almam, ders veririm” diyerek birilerine atıfta da bulunuyor muydu? Bir düşmanın yakalanmasını emretti, yakalanan askere “iki adam gönderdim kralınızla konuştu mu?” deyince askerde “evet, kalede az asker olduğunu, saldırı zamanıdır” diye söylediklerini anlattı. Çakal Hasan paşa “vurun kellesini” diyerek ağa Ömer beye verdi yine askeri. Ağa Ömer bey askere “bundan evvelki askerleri kendisinin bıraktığını, gönderilen askerlerin yalan söylediğini, askerin çok olduğunu, mühimmatında bir yıl yetecek kadar bulunduğunu” söyleyerek bir ekmek verip gönderdi. Sevinçle geri dönen asker Ferdinand’a durumu anlattı. Arşidükün canı sıkıldı tabi iyice heh heh. Hasan Paşa, birde mektup yazıp, güya serdara gönderecekti. Haberciye mektubu “uygun yerde düşürmesini, haberi de ağızdan göndermesini” söyledi. Mektupta kısaca “düşmana iki güvenilir iç oğlanımı gönderdim, güya asker barut az dedirterek saldırmalarını ve kayıp vermelerini sağlayacağım. Yemekte, barutta bol bol var acele etmeyin amcoğlu” diye yazıp göndertti. Elçi mektubu düşürüp {heh heh} düşman eline geçmesini sağladı. Mektubu okuyan ve tongaya gelen Arşidük, bu kaçan iki iç oğlanın kellerini kestirip “aha işte mesajınızı da yakaladık, ajanlarınızın da kelleri burada” diyerek kale halkına gösterdiler. Tabi kale halkı inanılmaz neşelenmiş ve gülmüştü.

19) Hasan paşa, bir sahte mehtup daha yazarak aynı yolu izledi. (nasıl bir adammışsın olm sen Hasan Paşa) Mektupta “gönderilen erzak ve mühimmatın geldiğini, düşman ordusundaki Macarlarla anlaşıldığını, yakın bir zamanda çift taraftan saldırılacağını vs.” yazıyordu. Arşidük iyice yusuflamış, kafayı yeme noktasına gelmişti. Yanındaki Macarlara güvenmiyordu artık. Sürekli yağmur yağıyor, askerleri firar ediyordu. Ağa Ömer bey, birde donmuş nehirden 300 kişiyle gizlice geçip sert bir baskın yapınca, aynı anda kaledeki topları da Hasan paşa ateşleyince düşman “aha geldiler, aha taraklara geldik dayı” diyerek panikleyerek kaçışmaya başladı. Hasan Paşa kalede 500 kişiyi bırakıp elindeki 3500 yakın askerlere baskına devam etti {yalnız dikkat edin, 3500 kişilik askeri var düşman 70 bin kişi falan ahahhaha} Düşman ordugahı bırakıp kaçtığından barut, top vs. her şeyi bir kısmı da kaleye taşıdı. Kelle getirene ödül deyince de 18 bin kelleyi önüne yıktılar. 1601

20) Bitmedi eheheh, düşman kaçıştı falan fakat bir süre sonra “ne oluyor ulan, takip eden yok bizi bu nasıl baskın” diyerek uzaktaki Ferdinand’ın etrafında toplandılar. Hala şokta olan Ferdinand askerleri toplayıp saldırttı. Hasan paşa yine ele geçirdiği topları çok iyi kullanarak düşmanın anasını ağlattı, hepsini perişan etti. Önüne bu sefer 30 bin kelle yığdılar.

Tiryaki Hasan Paşa Mezarı (Ünye) Orada Da Kanije Kalesi Fatihi Yazıyor Hey Allahım Aklıma Mukayet Ol

21) Ferdinand çadırına askerlerini sokmadı Hasan paşa, oraya top atışı yaptırıp biraz dövünce, Ferdinand zaten meyilli tam topuk yaparak bütün hazinelerini, silahlarını vs. bırakarak kaçtı. Hasan paşa ganimete düşmanı tam temizlemeden dokunulmamasını emretmişti. {haçovadan ders} Sonuçta temizlenen düşman dağıtıldı. Askerler hiçbir ganimete dokunmaması da ayrı bir ayrıntıdır {normalde askerin ele geçirdiği ganimetler hakkıdır, fakat hepsi eşit bir şekilde dağıtılmasını beklemiştir. Buda komutana duyulan güvenin önemini göstermekte}. Bu galibiyet Hasan paşayı vezir yapmıştır. {bu efsanevi savaş gerçektir arkadaşlar. Belki film tadında okudunuz ama gerçek olması inanılmaz yani. Korkuyla yoğurduğu savaşı, mükemmel oyunlarla kontrol eden Hasan paşa inanılmaz bir galibiyet almıştır ve ben bunu kimseden dinlememiştim mesela. Neden anlatılmaz, işlenmez tam filmlik işte ne biliyim al sana 4000 osmanlı filmi. Salak saçma filmler yapacaklarına efsanevi bir şekilde gerçeği neden çekilmez bilinmez anlamak mümkün değil}

22) Baya uzattık sonunda Avusturya’yla savaşlar devam etmiş (14 yıl) sonunda da anlaşma yapılmıştır. Bu savaşlar Osmanlının gücünü yitirmeye başladığı savaşlardır. Ekonomik buhranları ve isyanları beraberinde getirmiştir.

Sonraki yazıya buradan

Sultan Süleyman Hükümdarlığı

Önceki yazıya buradan

Sultan Süleyman

1) Sultan Selim’in tek oğlu ve altı kızı vardı. Süleyman 26 yaşındayken padişah oldu.  Kardeşi olmadığı için imparatorluk herhangi bir sarsıntı yaşamadı. “Neden tek oğlu var ulan?” diyenler gitsin okusun, onları da buraya yazacak değiliz. Bazı padişahlar kısırlığa, bazıları da iktidarsızlığa yakındı onu söyliyelim. Tabi azgın olanlarda vardı küçültmek için söylemiyoruz. Kendi sülalenize bakarsanız onlarda da vardır.

2) Gazze beyi ayaklandı. Aklı alınıp {gerçek anlamda} getirildi. Yine gtü kalkan Dulkadir beyininde kellesi alındı. (1522) {merak edenler için yazalım bari “efendim Gazze’deki adamın kellesi alınmış, padişaha getirilmiş yahu o sıcakta kurtlu kelleden nasıl taşınırmış?” falan diyenler olabilir. Uzun mesafeler için böyle kelle kesme durumunda kelleyi bal dolu bir sandığa koyarlarmış. Sonuçta havayla teması kesilen kelle de yolculukta hasar görmez, padişaha getirilince kelle baldan çıkarılır gösterilirmiş}

3) Büyük bir vezir olan Piri Paşa, genç hükümdara Belgrad’ın alınmasını, burasının avrupa açılımı için kritik öneme haiz olduğunu anlatmaya çalışıyor. Fakat Piri Paşa’yı çekemeyen üçüncü Vezir Ahmed Paşa (Hain Ahmed diye geçer) Budin’i alalım diye kafasını çeliyor padişahın. Fakat Süleyman “Belgrad’ı alayım” deyip oraya sefer yapıyor. Burası gerçekten de uzun yıllar Osmanlıya üs yeri olmuştur (1522)

Sultan Süleyman

4) Belgrad’ın alınmasıyla Rodos’a yöneldiler. Tutuşan Rodos şövalyeleri erzak falan yığsa da dönemin eniyi topları, birlikleri ve 700 gemisiyle gelen Osmanlıyla anlaşarak teslim oldular. Sultan Süleyman, Cem Sultan’ın hristiyanlığa geçen oğlunu buldurttu {bknz. eski yazılarımıza}. Evlendiğini ve çocukları olduğunu da tespit ettiler. Onları huzuruna çağıran padişah “müslüman mısınız yoksa hristiyan mısınız?” diye sordu. “hristiyanız” deyince erkek çocuklarının hepsini ve Cem’in oğlunu orada öldürttü. Kızı ve karısını da İstanbul’a göndertti. {neden öldürttü? sanırım taht iddiası yapacağından değilde hristiyanlığı seçmelerinden, utandığı da düşünülebilir}

5) Mısır’da sular durulmuyordu bu arada. Rodos muhasarasında üçüncü vezir Ahmed paşa, muhasaranın uzaması dolayısıyla padişahı fişekleyip ikinci vezir Mustafa Paşa’yı Mısıra vali yaptırdı (ibnelik çanları çalmaya başlıyor). Fakat oralardaki kanunların halka uymaması hep sorun yaratıyordu. Halk, Memlüklü dönemindeki yasaları istiyordu.

6) İkinci vezir olan Ahmed Paşa, veziri azam Piri Paşa’yı da rüşvet aldığı iddiasıyla tepeden indirtti. Lakin Süleyman gidip Rumeli beyini baş vezir yaptırınca, çok üzülüp Mısır’a vali gitmek istediğini söyledi (ulan ne adamlar yaşamış değil mi tarihte). Mısır’da teşkilatlanan paşamız hükümdarlığını burada ilan ettirip parada bastırdı.(yuh) Sonradan kellesi kesilip hakkından gelindi. Mısar’a tecrübeli İbrahim Paşa gönderildi. Oraların sorunlarını düzenleyerek vergileri yeniden tasarladı. Sistemi kurup geri döndü 1525

Macar Seferi

1) Artık doğu seferindeyken Osmanlıyı taciz eden Macarlara sıra gelmişti. Mohaç’ta savaş yapıldı 1526

2) Macar süvarileri birbirlerine zincirle bağlıydı. 50-60 bin süvari bu sebeple çok tehlikeliydi. (birbirlerine zincir ile bağlanarak atlılara karşı önlem alınıyor) Bu savaşta, Osmanlı değişik bir taktikle savaş manevrası uyguladı. Sonuçta savaş kazanılıp kralda öldürüldü.

3) Yeni kral Yanoş Zapolya ilan edilip Osmanlı hakimiyeti tanınsa da Macar beyleri Ferdinand diye bir beyi kral ilan edip, Yanoşu’da dinden çıkardılar {ne güzel çıktın deyip ahahha}

4) Ferdinand birlikleriyle, Osmanlı askerleri sonbaharda geri dönünce saldırı yapıyordu. Askerler yazın gelince toz oluyordu. Kaybedilen yerler alındı/verildi vs. İlk Viyana kuşatması yapıldı. Fakat tarih olarak burasının kuşatması zaten planlanmadığı için vakit kışa gelince vaz geçildi 1529

V.Karl Şarlken Carlos

5) Üçüncü Macar seferi Alman impr. Şarlken saldırınca yapıldı. Ordu 200 bin civarında olup, son sistem silahlar, zırhlar ve toplarla ilerliyordu. Şarl cesaret edemeyip kaçtı. Ordu amaçsızca bazı şehirleri yağmalayıp esir ve ganimetlerle geri döndü. Al ver derken Macarları sonra komple alıyoruz 1562. {tabi yine ekleyelim bu 7-8 yıllık seferler sonucunda adam gibi bir ganimet ve sonuç elde edemiyoruz. Buda mali olarak Osmanlıyı çok sarsıyor. Çünkü ordu çok büyüdü, imparatorluk kontrolü zorlaştı vs. Bizim tarih hocası lisedeki “Kanuni zamanında para verecek dilenci bulamazlarmış, hazine o kadar doluymuş ki yeni hazineler açılmış keh keh” diyip bize anlatırdı bizde gururlanırdık ama görünen o değil. Evet, devletin ilk Kanuni yılları zengin bir yapıda olsa da bu seferlerde sonuç alınamaması, plansız seferler vs. devleti ekonomik buhrana götürüyor. Bu isyanları peşinden getiriyor. Yençeriler, mezhep, ırk vs. İsteyen ayrıntılarını okuyabilir}

İran Seferi

1) Osmanlı yönünü macarlara döndüğü zaman Anadoluda değişik yerlerde bazen kendiliklerinden, bazen adaletsiz vergilendirmeden, bazen dış etmenlerden dolayı kızılbaşlar (aleviler) ayaklanıyordu. Bu ayaklanmalar değişik tarihlerde bastırılmıştır {Şah İsmail’le beraber artık Osmanlı alevileri, İsmail’in tarafını tutuyor. Öldükten sonrada, yine Osmanlıya karşı ayaklanmalar gerçekleşmekte. Tarihte Osmanlı ve T.C. de bu tip ayaklanmalar sıkça yaşanmış ve ne yazık ki bazı dönemlerde bu ayaklanmalar oldukça kanlı bastırılmıştır. Osmanlı hiçbir dönemde alevilere güvenmemiştir. Yine cumhuriyet ilk kurulduğunda bir çok isyan çıkmakla beraber (genelde kürt-islam ayaklanmaları) alevilerde bazı bölgelerde kışkırtılıp isyan ettirilmiştir. Bir iki kişinin yüzünden de devletler artık isyan çıktıkça daha sert ve kanlı önlemlere doğru kaymıştır. Bu sebeple sanırım bir dönem nüfusun yaklaşık yarısını meydana getiren alevi mezhebi hor görülmüş, bu mezheple ilgili çirkin iddialar ortaya atılmıştır. Ülkemizde alevilerin bir baskı gördüğü çok açıktır geçmiş 1000 yılda. Cumhuriyetteki son isyanlarla beraber artık aleviler gizlenmiş veya mezheplerini değiştirmiş/yerlerinden göç etmişlerdir. Gördüğüm kadarıyla aleviliği ülkemizde farklı yaşayan insanlar (yöreler) ortaya çıkmıştır. Bu gruplar genelde “asıl alevi bizleriz” dese de mezhebin yıprandığı çok açıktır. Kendisini ayrı bir din olarak görenler olduğu gibi, kurana inanmayıp (bazı ayetlerine) yinede mezhep olduğunu söyleyen, bazı peygamberlerin kabul edilmemesi (sevilmemesi veya) görülüyor. İlginçtir, müslümanlığı tam anlamıyla yaşayan aleviler de vardır. Bu gerçekten böyle yaşadıkları için mi, yoksa eskiden korkup mezheplerini değiştirme zorunluluğundan mı bilinemiyor tabi ki. Bir diğer gözlemimde, toplumdaki eğitim yetersizliği sebebiyle alevilerin dinden uzaklaşmalarıdır. Sığır toplumlarda görülen “benim gibi değilsen ırkımdan değilsin, dinimden değilsin” tepkilerinin zıt tepkisi oluşuyor insanlarda yine. Yani “onlarda evlerini sarıya boyattıysa ben artık boyatmam veya onlar müslümansa ben değilim” yaklaşımı var bir nevi. Etrafınızdan görebilirsiniz. Yine şunu ekliyim tanıdığım aleviler başka mezheplerle ilgili çok fazla ayrıntı ve kötüleme sergilemezken, alevi mezhebiyle ilgili yalan yanlış çok ağır ithamlar gördüm ki yemin billahla anlatılıyor bunlar. Tarihte buraya da yazıyoruz hep söylüyoruz en ağır zulmü insanlar başka dinden olanlara değil, kendi dininden olup farklı mezhepten olanlara yapıyorlar. İnsanlar kendi mezheplerini “mutlak doğru” kabul ettikleri için amaçları karşı tarafı yok etmek. Gücü ele geçirirlerse ilk yapacakları da bu olacak sanırım}

2) İran’a sefere çıkılıyor. Bağdat seferinde kışın yola çıkılınca çok kayıp veriliyor {tabi neden? imparatorluk büyüdüğü için artık entrika ve rüşvetler başlıyor tabi. Yani en yetenekliler değil, entrikayı en iyi yapan, rüşveti veren yükseliyor. Sonuçta ilerde kokuşan sistemde bu adamların adaleti ve yönetimi ülkeyi çökertiyor.} Buna sebep olan İskender Çelebi asılıyor. Veziri azam İbrahim Paşa’da ülkenin yönetimini tamamen ele geçiriyor. Tersten anlattık İbrahim paşa, Süleyman’ın çocukluk arkadaşı {kankası yani} olup, kardeşiyle de evli. Devleti çok iyi yöneten İbrahim paşa’ya, 1529 da seraskerlik veriliyor. {Yani padişahın bir nevi yetkileri} Neyse, sonradan mevki sahibi olunca gtü kalkan İbrahim paşa, kendisine bazı fermanlarda sultan lakabını da ekletince İskender çelebi bunu yasaklatıyor. İskender çelebi bu sebeple çekişiyor. Bağdat dönüşünü yanlış planlayınca da kelle gidiyor tabi. Onun Bağdat dönüşü asılmasıyla İbrahim Paşa rahatlıyor iyice.

Pargalı İbrahim (Diziden Alınma)

3) Eden bulur mu? Kanuni’nin güzel zevcesi ünlü Hürrem Sultan (Mahmud, Selim ve Beyazıd anası) padişahın sevgisini kazanmıştı. Çocuklarından Beyazıd’ın hükümdar olmasını istiyordu. Sonuçta Hürrem sultan vezirin ayağını kaydırmaya karar verdi. {burada da bir bilgi verelim. Padişahın eşleriyle ilgili kitaplar var okuduysanız. Bunlar fantazi ürünlerdir. Karıların öyle padişaha yumurta pişirip sohbet eden tipte insanlar olmadığını biliyoruz. Yani nasıl diyim padişah ulan bu. “Süleymaaaannn hadi as veziri aşkıııuom” tarzı konuşmalar olamazdı. Padişah fazla iplemezdi zaten devlet işlerinde kadınları. Haaa diğer yandan, nüfuzu ele geçiren kadınlar çocuklarının padişah olması için entrikalar düzenlerlerdi o ayrı. Bunlar rüşvet, dedikoduyla ilgili, anlatırız arada}

4) İbrahim paşa Bağdat dönüşünden 2,5 ay sonra ramazanın 22. gecesi boğduruldu. Devlete düşman olduğu, dinsiz olduğu, padişah olmak istediği, çok para harcadığı vs. söylentileri halk arasında konuşuluyordu. İbrahim paşa kendisini padişaha çok yakın görmekle beraber hepsi dedikoduydu. Çünkü Hürremin oğlunu desteklemiyordu İbrahim paşa. Sonuçta aldı kafayı eline ne diyelim.

5) İran seferi yapıldı. Varna, Tebriz falan alındı. Tomnaso ile savaşıldı. Fakat savaşta onun kardeşi fırsatı değerlendirip taht kavgasına girmesin mi hehe hehe. {aman ne şaşırdık} Osmanlıya kaçtı, İranlılar dayanamayıp 1555 te anlaştılar. Osmanlı böylece iyice batıya yöneldi.

Sonraki yazıya buradan

I.Mehmed ve Oğlu II.Murad

Önceki yazıya buradan

I.Mehmet Devri – Osmanlı Toplanıyor

1) Çelebi Mehmet imparator olunca Bizans ve Sırplara söz verdiği yerleri veriyor. Balkanlardaki ülkelerle, Venedik ve Cenevizlilerle de sulh yapıyor. Fakat Karamanlılar yine kaşınıp saldırınca hatta Bursayı kuşatıp şehri yağma edince oraya sefere çıkılıyor.

2) İzmir alınıyor 1414. Karamana sefer yapılıp üstüne gidiliyor. Tabi korkan karaman hükümdarı hemen anlaşıyor asker ve vergiyle yırtıyor 1415.

3) Venediklilerle bir yıl deniz savaşı yapıldı, sonunda anlaşıldı

4) Macarlarla kısa savaşlar oluyor 1414-1419

5) Anadoluda Şeyh Bedreddin ayaklanması çıkıyor. Bu arada Timur ölünce oğlu esir aldıkları Mustafayı serbest bırakıyor. Mustafa Bizansla anlaşıyor, oradaki beyliklere de vaatler verip destek topluyor. Şeyhin isyanı bastırılıyor, Mustafa kafa kola alınıp yeniliyor. Kaçıp Selanik’e saklanıyor.

6) I.Mehmed, yardım eden eflaka saldırıyor bazı yerleri de alıp geri dönüyor. Kocaeli etrafına saldırıldı. İstanbul’un kuşatılmasından korkan Manuel elçi gönderiyor.

7) I.Mehmed avlanırken kalp krizinden ölüyor. Öleceğini anlayınca oğlu Murad’ı getirtip imparator ilan ediyor. Diğer iki oğlunun Bizansa gönderilmesini vasiyet ediyor. Murat gelmeden padişah ölüyor, halktan bu saklanıyor. 1421

II. Murad Devri – 1421

1) II.Murad’ın üç kardeşi vardı. Mustafa Karamanlılara kaçıyor. Diğer iki kardeşini, babasının vasiyetine uymayarak Tokat’a hapsettiriyor.

2) Bunun üzerine Bizans hapsettikleri Mustafa çelebiyi çıkarıp rumeliye gönderiyor Selanik’ten. Orada birlikleri organize ediyor. Kendinin çelebi Mehmetin kardeşi olduğunu söylüyor. Kuvvetler ona inanarak tarafına geçiyor. Edirne alınıp imparatorluğunu ilan ediyor. 1421

3) II.Murad, veziri Beyazıd paşayı üstüne gönderiyor. Fakat savaş öncesi sağ ve sol kanatlar Mustafa çelebiye geçince oda teslim olmak zorunda kalıyor. Mustafa çelebi, Beyazıd’ı yanına alsa da ertesi gün hemen öldürtüyor. Mustafa’nın karnındaki yarığı gösterip beyleri ikna ettiği söyleniyor. Savaşı kazanınca tekrar Edirne’ye gidip imparatorluğunu ilan ediyor.

4) Bizans kralı Manuel, Mustafa çelebiden anlaştığı Geliboluyu istiyor. Mustafa burayı vermeyince, II.Murad’a gidiyor. Fakat ağır şartlar isteyince (şehzedeleri istiyor, ki neden istediğini anlamışınızdır) anlaşamıyorlar.

5) II.Murad, birlikleri toplayıp savaş hazırlığı yaptı. Bunu öğrenen Mustafa çelebi birlikleri hazırlayıp anadoluya geçti. II.Murad casusları ve beyler aracılığıyla Mustafa’nın aslında düzmece olduğu iddiasını yaydı. Mustafa çelebi’de casusları aracılığıyla askerlerinin kendisini savaşta terk edeceğini öğrenince kaçtı. Edirne’ye gitti 1422

6) Peşinden gidilip Mustafa yakalandı. Normal bir insan gibi asılarak idam edildi. Cesedide çürüyene kadar asılı bırakıldı.

7) II.Murad, Tokatta yaşça küçük olan iki kardeşinin gözlerine mil çektirtip Bursa’da oturttu.

8) Manuel, korkarak elçi gönderdiyse de elçiyi kabul etmedi, İstanbul kuşatıldı 1422

9) Bizans panikleyip, II.Murad’ın biraderi Mustafayı karamandan getirtip “yaparsın sen, aslansın, kaplansın, pumasın” diyerek anadoluya gönderdi. II.Murad hemen kuşatmayı kaldırtıp anadoluya hareket etti.

10) Vezirler arasındaki mücadele dikkati çekiyor. Şimdi ve sonrada devam ediyor bu. İki vezirin gazıyla hatırlayın, Beyazıd paşa savaşa gönderilmiş orda da askerleri karşıya geçince teslim olmak zorunda kalmış ve öldürtülmüştü. II.Murad çok zor durumda kalıyor bu sebeple

11) Candaroğulları alınmış, Bizansla da vergi ve asker karşılığı anlaşılmıştır.1424

12) Karamanda taht kavgası çıkıyor. Fırsatı değerlendiren II.Murad, bir tanesini destekleyip bazı yerler karşılığı anlaşarak onu bey yapıyor. {biz yapınca tabi mükemmel dış siyaset, Bizans yapınca Bizans oyunu oluyor}1424

13) Amasya, Çorum, Tokat ve Osmancıktaki Türkmenler buralarda kargaşa çıkarmışlar, soygunlar yapmışlardır. Bunların dört baş beyi öldürülmüş Türkmen erkeklerinin hepsi katledilmiştir 1427 {ya siyasi olacak belki ama dersim denilen yerlerde benzer oyunlar daha öncede yaşanmış yani. Dersimde kürtlerin olduğu bile tartışılır. Dayımın tezi vardır bazı yerlerden de duymuştum kürtleştirilen aleviler diye. Genelde bu yöre insanları zamanla kürtleştirilmiş. Nasıl olmuş nereden kaynak kitap verebilirim ama tabi okumak isteyene. Bende aslen şu an Tunceli dediğimiz yerde pek kürtlerin olduğunu düşünmüyorum. Çünkü kürtlerin o bölgelere göçünün yakın zamanda elle tutulur sebebi yok. Kürt göçünün ana sebebi kesinlikle ekonomiktir. Bizim oralarda ise ekonomi yoktur, tarım vardır. Tarım için o kadar kürt oralara göçeceğine, daha verimli batı topraklara göçmelidir bana kalırsa. Zaten kürtleştirme tezi de, yakın tarihte yapılmış, çokta başarılı olmuştur. Dersim isyanı ve bastırılmasının tarihte kürtlerle ilgisi yoktur, alevilerle ve türkmenlerle ilgisi vardır. Tartışmak isteyen bana özel mesajdan ulaşabilir. Neyse resmi tarih diyoruz ya işte burada da bu tarihten fazla sağa sola sapmak pek doğru olmayacak. Çünkü o dönemdeki olaylar biraz karışık ve Osmanlı tarihini ilgilendirse de işin karanlık tarafları ve konuşulması gereken yer burası değil.}

14) Germiyan beyinin çocuğu olmamış ölümünden evvel ülkeyi Osmanlılara bırakıyor 1428

15) Selanik alınıyor 1430. Venedikliler karşılık olarak Çanakkale kıyılarına saldırdırlar. Sonradan II.Murad sulh yaptı 1431

16) Eflak despotu Vlad Drakul ile Sırp despotu Brankoviç el altından çalışmalar yapıyorlardı. II.Murad, Vladı askerlerle beraber Macarların üstüne göndererek aradaki gerilimi artırmayı düşünüyordu. {ne kadar ilginç lan bizde koreye, ırağa, afganistana falan gitmişiz ya birisinin istekleriyle benzer değil mi} 1432. Sırplarında üstüne giderek onları vergiye bağlamış. Ayrıca kızı Maria’yı almış fakat yaşı çok küçük olduğu için daha sonra alınmış 1435

17) Macarlarla Tuna nehri dolaylarında savaş yapılıyor. Macar ordusu dağılıyor 1432. Buradan istifade Karamanlılar yine arkadan saldırıyor. II.Murad çok sinirleniyor ve üstüne yürüyor. Çok korkan Karaman beyi elçilerle anlaşıyor tekrar 1434. {aslında alacaklar akıllarını da batıdan gelecek tehlikeye karşı asker azlığı olabilir, bu sebeple hep anlaşıyorlar çünkü Karamanlılar da kuvvetli bir birlik}

18) II.Murad orduyu toplayıp Macarlar üstüne yürüdü. Sırp ve Eflak askerlerinin rehberliğinde ilerlendi. Fakat Macarlar şehirleri bırakıp kaçmışlardır. II.Murad bırakılan yerleri almadan geri döndü 1437

19) Belgrad kuşatılsa da alınamamıştır 1439

20) Macarlı büyük komutan Jan Hunyad bir muharebede başarılı oluyor ve aldığı esirleri de öldürüyor. Bunun üzerine üstüne büyük bir Osmanlı ordusu gönderiliyor. Fakat buda kötü komutadan dolayı savaşı kaybediyor {işteeee borunun zart dediği nokta arkadaşlar, büyük bir asker olan Beyazıd paşa, diğer iki vezirin entrikalarıyla gereksiz yere ölüme gönderilmişti hatırlayın, hatırlayın ulan. İşte bu “ben üst mevkiye çıkayımda gerisinin koy götüne” düşüncesinin sonuçları uzun vadede bakın nerelere gidiyor. Aferim ikinci vezire ve diğerine adlarını hatırlayamadım aferim olm. Bence ölen bütün askerlerin hakları geçmiştir}1442. Jan Hunyad bu savaşı da kazanınca ünü artıyor ve bu gazla etrafında haçlı ordusunu toplanmaya başlıyor. Eflak, Sırp, Alman beylikleri, Fransa, Belçika ve Karamanoğlu beyliğide! {tarihte bazı haçı seferlerine, çıkarları uğruna katılan müslüman birlikler vardır ve sanılanın aksine baya fazladır aslında özellikle araplardan} buna katılmıştır.

21) 1443’te Haçlılar Osmanlı topraklarına girip Osmanlı ordusunu mağlup ediyorlar. Bu sırada II.Murad Karamanın üstüne yürüyüp onları yeniyor ve anlaşma yapıyor. {tarihte yazmasa da yine alternatifinde rumeliden büyük haçlı ordusu gelirken ne diye karamanla uğraştığının tam anlaşılamadığını görüyoruz. Düşünce, Karamanlılara sığınan şehzadelerden birisi olabilir. II.Murad, bir şehzadenin etrafında toplayacağı ordunun çok tehlikeli olacağını görmüş bu sebeple oraya saldırmış olmalıdır. Tabi kesin değildir.}. Hızla rumeliye doğru gitmiştir.

22) İzladi’de düşmanla karşılaşan II.Murad yenilmiştir. Fakat vaktin kış olması ilerlemeyi engellemiş, haçlılar hazırlık için geri dönmüştür. II.Murad, kızgın bir şekilde Edirne’ye döndü. {şimdi burada bir önemli not ekleyelim. Yıl 1443. Yani 10 yıl sonra İstanbul’un fethinden önceki duruma bakarmısınız. Yani aslında tarihte bizim öğrendiğimiz yükselme dönemi öyle pek yükselerek geçmiyor. Tam tersine bu yıllar, hatta Kanuni dönemi oldukça buhranlı dönemler. Yükselmeyi biz toprak almaya indirgediğimiz için milletçe öyle görünüyor tabii ki. Kabul etmek lazım ki Osmanlı her yıl ya doğuda, yada batıda savaşmış. Buda halkı çok yormuş ekonomiyi sefer olsa da zedelemiş. Yine Fetret devrinin atlatıldıktan sonraki kısa dönem en kritik yerler Osmanlı adına. Haçlı ordusunun bizi mağlup etmesi kırılma noktasıdır. Çünkü eğer devam edebilseydi, Osmanlı büyük ihtimal yok olacaktı. Tabi hemen akla neden devam etmediler geliyor. Şimdi onuda anlatalım. O zamanlar savaşlar bahar sonu başlıyor. Yani havalar ısınınca hazırlıklar başlıyor. Ordu yaz başı sefere veya savaşa çıkıyor sonbaharda havalar soğuyunca seferler bitiyor geri dönülüyor. Bunu bilen Macar komutan Jan, kurnazlık yapıp haçlı ordusunu yaz başında değil sonbaharda hazırlıyor. Yıllarca yaz sonu savaşı bitiren ve evine dinlenmeye giden Osmanlı askeri bir bakıyor ki dinç, yeni bir ordu. Fakat dezavantajı haçlıların savaşın kazanılmasına rağmen ilerleyememesi. Çünkü savaşı kışın yaptıkları için, galip gelseler de pek bir şey ifade etmiyor toprak kazanma adına. Şimdi II.Murad, her yıl doğuda ve batıda savaştığını söyledik. Yani diken üstünde bir yerde artık. Batıda haçlılara da yenilince bunalıma giriyor adeta. Osmanlı tekrar dağılabilir. Tabi temelli olarak. Şimdi bu bunalımlı döneme devam edelim canlandırdık o yılları}

22) Karamanlılar yeniden saldırıya geçince II.Murad adeta çıldırdı. Haçlıların yanında saldıran Karamanlılara karşı dört ulemadan “sefer yapılması caizdir” fetvası alınarak üstlerine gidildi. Tabi fetva neşe içerisinde verilmedi, ayrıca karaman soyundan onlara bağlı insanları da içeriyordu. Fetvayı alan Osmanlı askeri Anadoluya girdi. Korkan Karaman beyi karısı II.Murad’ın kardeşini gönderip sulh istedi. Haçlılar saldırdığı için kabul edilip anlaşıldı rumeliye hareket edildi 1443. Haçlılar rumelide başarılı faaliyetler yapınca Karamanlılar yine saldırdı {nasıl ayar oldum yine Karamanlılara lan ama sonları kötü olacak} 1444.

23) Haçlılar dinlenip kıştan sonra gelmek için geri dönünce, tırsan II.Murad Jan Hunyada elçi gönderdi ve sulh istedi. Yapılan girişimlerle Macar ve Sırplara toprakları geri verildi. On yıl barış kabul edildi. Fakat Papa ve bazı devletler muahedeyi kabul etmemesi için onlara baskı yaptılar. Lakin, Macar ve Sırplar isteklerini aldıkları için anlaşmayı yeminle kabul ettiler 1444.

24) Karaman üstüne ulemalardan aldıkları fetvalarla yürüyen II.Murad, anadoluya gerçek anlamda girmiştir. Ele geçirdikleri yerleri yakıp, yıkmış, değerli ne varsa talan etmişler, kadınlarada tecavüz etmişlerdir. Karaman, elçilerle anlaşma istedi, haçlı ordusu sebebiyle II.Murad anlaşmayı kabul etti. Geçilen yerler Karamanlılara tekrar bırakıldı. Bu yerlerde bir yıl sonra yüzlerce kız/erkek çocuk (babasız) doğmuştur.

25) II.Murad, geri dönmeyip Bursa’ya giderek padişahlığı tek oğlu Mehmed’e bırakmıştır (1444). {Padişahlığı bırakan tek padişahtır. Tabi neden bırakmıştır anlattık. Ülke o kadar buhranlı durumdaki her yerde sürekli savaşlar çıkmıştır. Zaten çok fazla devlet işleriyle ilgilenmemiş vezirlerle takıldığı için pek tutulan bir padişah olmamıştır. Aldığı bu kararla tam anlamıyla sçmıştır bana kalırsa. Allahtan sıvamamış geri dönmüştür}

26) Henüz 13 yaşında ülke başına geçen Mehmed’in bu durumu etrafta yankı buldu ve heyecan yarattı. Papa, bu büyük fırsatı kaçırmamak için Macar kralını ikna etti. Jan Hunyad’a da bulgar krallığı vaat edilince dayanamayıp antlaşmayı bozdu. Bizans haçlıları desteklese de korktuğu için pek katılamadı. Sadece çelebi Mehmetin oğlu Orhanı karışıklık için salsa da başarısız oldu. Karamanlılar yine koyun/oyun işine girerken haçlılarda toplanmaya başladı. Venedikliler savaşta gemilerini haçlılara kiraladılar. Sadece sırplar topraklarını geri aldıkları için antlaşmayı bozmayacaklarını açıkladı. {sırp falanda adamlara helal olsun amcoğlu, ankara savaşında da savaşmışlar burada da iki ediyor bakın}

27) Durumun boka sardığını gören baş vezir Halil Paşa {ki namı değer vezir Beyazıd’ı savaş gönderen bunun babasıydı sanırım neyse} II.Murad’a giderek tekrar devletin başına geçmesini istedi. Oda teklifi kabul edip orduyla hızla rumeliye geçti. Geçiş zor oldu, cenevizliler ile geçilirken Bizans taş attı olaya. Mehmet, bu tahttan inme olayını hiç sevmediği gibi Halil Paşayad’a çok kızdı.

28) Varna’da karşılaşan iki orduda haçlılar sayıca üstündü. Savaşta sağ ve sol kanatları bozulan Osmanlıya karşı heyecanlanan Macar kralı ortaya taarruz etti. Büyük komutan Jan Hunyad kanattan engellemeye çalışsa da yetişemedi. Macar kralının etrafı sarıldı ve öldürülerek kafası bir mızrağa geçirildi birde bağırıldı muhtemelen “ağğğğğh diye” mnkym. Krallarının kafasını mızrakta gören askerler dağılmaya başladılar. Jan, askerlere “biz kral için değil dinimiz için buradayız” dese de ordu dağıldı 1444

29) Savaştan sonra herhangi bir tehlikeye karşı yine tahtta kalan II.Murad, bir tehlike olmadığını görünce, tahtı yine Mehmed’e bıraktı 1445.

30) Mehmed, akıl hocası Zaganos paşa ki kendisi osmanlıda üst mevkilerdeki ilk devşirmelerdendir, neyse onun etkisiyle bir İstanbul seferi düşünüyor. Halil paşa ise buna karşı çıkmıştır. Edirne’de bir yangın sonrası yeniçeriler ayaklanınca, ekonomide kötüye gidince {bunların Halil paşa tarafından yapılma ihtimalinden söz edilir öldürülmemek için} Halil paşa devlet erkanı kararıyla II.Murad’a gidip onu tekrar padişah görmek istemiştir. Bu gizli olayı av sırasında öğrenen Mehmed buna sebep olan adam Halil paşaya iyice kin gütmüş, İstanbul’un fethinden sonrada öldürtmüştür.

31) Jan Hunyad, haçlı yenilgisini unutturmak için kuvvetleri tekrar topladı. Almanyadan, Polonyadan, Arnavutuktan, Eflaktan birlikleri oluşturup saldırdı. Aralarına katılmayan Sırplarada saldırıp kosovaya geldi. II.Murad ile II.Kosova savaşı yapıldı 1448. Osmanlıda, Karamanoğlundan yardımcı birliklerde vardı. İki orduda 80-100 bin civarındaydı. Savaş üç gün sürerken düşman hilal taktiğiyle devrilmiştir. En kritik anında Halil paşa tarfından satın alınan Eflaklar Osmanlıya geçmiştir. Jan kaçmış, orduları dağılmıştır.

32) Dülkadirin kızı Sitti Mehmed’e alındı ikinci karısı oldu (ilki gülbahar) 1449

33) Kalp krizinden II.Murad öldü 1451. 48 yaşında ölen padişah, iyi niyetli yapıcı bir padişahtı. Ölmeden taht bırakan tek padişahtı. Ölmesiyle taht oğlu Mehmed’e kaldı.

Sonunda geldik İstanbul’un fethine. Şimdi yazacaklarımızın kaynakları yine bu kitap ve İlber hocanın bir kitabı ve Halil Hocanın “Fatih devri üzerine tetkikler ve vesikalıklar” kitabı olacak. Bu sebeple pek yanlış bilgi verileceğini sanmıyorum.

Sonraki yazıya buradan