Yakın Kültür Tarihi III

Bir önceki yazıya buradan

Üniversiteler ve Eğitim Hamleleri

1) 1900 yılına kadar 3 tane Darülfünun kurulmuş ama bunlar kısa ömürlü ve başarısız olmuşlar.

2) II.Abdülhamid söylediğimiz gibi aslında devrimsel hamleleri yapmaya çalışan bir padişah. İktidarının 25.yılında artık iyice sıkıştıran milliyetçilik ve özgürlük baskısından bunalmıştı. Özellikle idealist olan Osmanlı vatandaşları yurt dışlarında üniversite okumak için gidiyor döndüklerinde ise dönemin hürriyet akımlarından etkilenmiş olan bu gençler başına bela oluyordu. Bu gençlerin ajan falan olduğu söylenir tabi bir kesim tarafından. Okuyan adamın hürriyet istemesinin ajanlık ne ilgisi var tabi o da ayrı mesele. Çok söylediğimiz gibi bu akımın çok uluslu Osmanlıyı dağıtacağını bilen II.Abülhamid kendi üniversitesini açmak istiyor. Bu okul Avrupa’da ki modern üniversitelere benzeyen yapıda ve ismi de Darülfünun-ı Şahane.

3) Aslında bu okulun kurulmasının amacı tamamen yabancı memleketteki akımları engellemek, eğitimi böylece kontrol etmek. Talep olduğundan Mekteb-i Mülkiye açılıyor. Elbette dediğimiz gibi bu okullar şeklen Avrupa denkliğinde görünse de baskı altında. Hocaların dersleri ve müfredat kontrol ediliyor.

4) Nasıl kontrol ediliyor? Okullarda siyasal, sosyal, felsefi ve dünya tarihinin öğretilmesi yasaktı. Çünkü bu tarihsel gelişim özgür bireye giden modern vatandaşa ulaşıyordu. Günümüzde bu dersler yasak değil gibi görünüyor lakin öyle değildir. Lise yıllarını bitiren 18 yaşındaki bir genç neredeyse hala sıfır düzeyde siyasal, sosyal, felsefe ve dünya tarihi bilgisiyle mezun olmaktadır. Osmanlı devletinin nasıl yıkıldığını, birey hakkı ve özgürlüğünün temeli/oluşumu ve gelişimi bu derslerde saklıdır. Bunun yerine saçma sapan tarihsel savaşlar ve askeri operasyonlarla dolu kolpa bir Osmanlı safsatası anlatılmakta, felsefe dersinde bol bol geyik yapılmakta, siyasi/sosyal tarihe ise okullarda yeri yok denilerek girilmemektedir. Hükümetin borazancılarının II.Abdülhamid’i sevmelerinin ve yarattıkları eğitim sistemini savunmalarının sebebi budur arkadaşlar. Cahil kalsın benim olsun yani.

5) 1908 Meşrutiyetiyle kurulan meclis ile biraz daha serbest bir yapı kazandırılıyor okullara.

6) I.Dünya savaşı yıllarında Ziya Gökalp önderliğinde üniversitelere özerk bir yapı ve serbest programların konulması sağlandı. İktisadi Tarih kısmında I.Dünya Savaşı sonrası İttihat Terakkinin iktisadi serbestlik tanıyan kanunları ve yerli şirketleşme adımlarını hızla attığını söylemiştim. İşte eğitimde de içlerinden vizyon sahibi olan kişiler bu adımları yavaştan atmaya çalışıyor.

Ziya_Gykalp_Malta_1920-1921.jpg
Ziya Gökalp

7) 1912 yılında ilk tüzük kabul edildi. Tarihte ilk defa kız öğrenciler üniversitelere alındı (Bu çok büyük bir olaydır dönem için). Özel kız sınıflarında eğitim gören öğrencilere halk tepki gösterdi. Bunun üzerine kızlar için ayrı bina yapıldı (Fuhuş yapıyorlaaaağr)

8) Almanya’dan modern eğitim için bilim adamları üniversitelere getirildi. İşte Ziya Gökalp önderliğinde siyasete hiç bulaşmadan özerk üniversite yapısı böylece temelde başlamış oldu.

9) 1924 yılında ismi İstanbul Darülfünun olmuş ve resmi olarak özerk bir yapı kabul edilmiştir.

10) Lakin kurulan cumhuriyet tam olarak demokratik bir yapıda değil ve bu özerk yapıdan rahatsız. Üniversitelerin devrimleri desteklemesini ve toplum gereksinimlerine yönelik çalışmalar yapması için baskı uyguluyor.

11) Üniversite reformu için İsviçre’den danışman ve uzman olarak Prof.Albert Malche getirtiliyor. Çok uzun bir rapor yazan profesör kurulu sistemin yanlışlarını açıklayıp bir çok eleştiri yapıyor.

12) Fakat devrimlerin selameti daha ağır basıyor. Üniversiteler MEB’na bağlanıyor ve rektörler Ankara’dan atanıyor.

13) Yine de rapor doğrultusunda bir çok şeyi değiştiriyorlar. Profesörün de yardımıyla 151 öğretim üyesi sınava tabi tutuluyor. Bunların bir çoğu kovuluyor ve sadece 59’u üniversiteye alınıyor (acımak yok yani). Yerlerine dünyanın büyük üniversitelerine gönderilen yüksek lisans veya doktora mezunu gençler alınmaya başlanıyor.

14) Yine Almanya’daki nazi baskısından bunalan veya kaçan bir çok Alman bilim adamı ülkeye çağırılıyor ve okullara yerleştiriliyor. Ki buda çok önemli bir adımdır. Çünkü Alman üniversiteleri dönemin çok ilerisinde eğitim sistemi ve kalitesinde işleyen kurumlardır. Bu kurumların hocaları da haliyle çok değerli bilim insanlarıdır. Bunların ülkeye gelmesi çok büyük bir şanstır.

15) Reform olarak üniversitelerden şu isteniyor “Hakikatleri araştırmak, derinleştirmek, bilgiyi derlemek, yükseltmek ve yazmak gayeleri güdülecektir

16) Okuma yazma oranı çok kötü durumda olduğundan 1924 yılında eğitim ilkokul için zorunlu ve parasız yapılıyor.

17) 1926 yılında ise her kademedeki eğitim parasız yapılıyor (yaşasın bedava eğitim 🙂

18) 1946’daki üniversite kanunu benzer şekilde devam etmiştir. Üniversitelerin bu yarı bağlayıcı durumu ise Yakın Siyasi Tarihi bölümünde anlattığımız 1961 darbesinden sonra oluşturulan özgür anayasa neticesinde kalkmış ve tam bir özerkliğe kavuşmuşlardır. Yine bir çok üniversite de açılıyor.

19) 1971 muhtırası üniversitelere yeniden saldırıyor. Çıkartılan yasalar ise anayasa mahkemesinin engellemeleri sayesinde uygulanamıyor (yani üniversiteleri ele geçirme çalışması olmuyor).

20) 1982 darbesi sonrası ise üniversite yapısı komple değişiyor. Oluşturulmak istenen “eleştiriden yoksun, boş diploma sahibi ve biatçı” gençlik için YÖK kuruluyor. Atamalar yeniden merkeze alınıp eğitim paralı hale getiriliyor. (Yaşasın Kenan Evren ve ekibi).

fft16_mf3207370

Sonrasını biliyorsunuz işte; İçi bom boş koskoca bir üniversite pazarı, her şehirde salak saçma fakültelerin kurulması, değersiz diplomalara sahip işsiz ve vasıfsız bir genç nüfus. “Okuyan cahillik” olarak adlandırabiliriz bu gurubun adını.

Bunların dışında eğitim alanında bahsettiğim bu yapılanların aslında II.Abdülhamid zamanında yapıldığını anlatan zatı muhterem Mustafa Armağan veya Kadir Mısıroğlu gibi yazarları dikkate almayın arkadaşlar. Bunlar bir önceki yazıda belirttiğim gibi Osmanlı devletini yıkılışından kurtarmaya çalışan düşünce akımlarından olan “Panislamizm” yani ümmetçilik düşüncesinin günümüz siyasi uzantılarının propagandasıdır.

Anlatılmak ve kafalarda oluşturulmak istenen şey; II.Abdülhamid’e atıflar yaparak/överek (çünkü ümmetçiliğin merkezidir) günümüze benzeşimler sağlamaktır. Mesela okuma yazma oranı, okuyan sayısı, silah ve cephane sayısı, ticari durum vb. bir çok konu bu sebeple çarpıtılmakta akla hayale gelmeyecek yalanlar ile kendi yazdıkları sahte belgelerle gerçekmiş gibi önümüze sunulmaktadır. Bunun için sık sık kullanılan cümle “Cumhuriyetin Bize Dayattığı Tarih” algısıdır. Yani temelde Cumhuriyet garpçı yani batıcı olan temeller ile kurulduğu için yapamadıkları eğitim/sanayi devrimlerini kötülemek hatta bunların İngilizler tarafından falan desteklendiğini söyleyerek hayaller kurmaktadırlar.

Tarihte kültürel/iktisadi veya siyasi hamleleri yapmaya çalışmış bir çok padişah bulunmaktadır. II.Abdülhamid’te bunlardan bir tanesidir. Fakat ümmetçi anlayış başarısız olduğu gibi güney cephesindeki Arap isyanları olsun iç anadoludaki azınlık isyanları olsun kimsenin dikkate almayacağı bir argüman olmuştur. Günümüzde de altın klozetini Antalya’daki toplantıya getiren Suudi Krallarıyla görüşülerek bu “Ümmetçiliğin” tekrar canlanacağı hayali, tarihini bilmeyen insanlara anlatılmaktadır. “Bu adamlar Filistin’de, Orta Doğuda, Afrika’da bir çok insan ölürken nasıl oluyor da altın klozete sçıyor?” diye düşünmez gider bana II.Abdülhamid’in saat kulelerini över anlatır.

Ne diyelim Allah akıl fikir versin.

Sonraki yazıya buradan