Yılbaşı Kutlamaları

Arkadaşlar geçen yılbaşında yazacaktım ama fırsat bulamadığım için yazamadım. Bu sene de her zamanki gibi bir kaç yerde saçma sapan şeyler okuyunca yılbaşı kutlamaları ile ilgili bazı bilgiler vermek istedim. Noel nedir, yılbaşı kutlamaları nedir, ne zaman kutlanır, günaha mı giriyoruz vb. sorularınızın yanıtını alacağınıza eminim.

İlkönce son 10 yılda hortlayan “ben yılbaşı kutlamıyorum” ile başlayan ve kutlayana yadırgarcasına bakışlar atan kişiler için önden cevabımızı verelim; Yılbaşını kutlamanın din ile ilgisi yoktur! Dolayısıyla kutlama yapmanız sizi günaha sokmayacaktır hiç merak etmeyin.

Bazı basit tabirleri bir birine karıştırarak toplumsal olarak ayrışma gerçekleştirmek amacıyla uydurulan şeyler olduğunu düşünüyorum. Günümüz bilgi çağı olsa da bilgiyi bulmak ve anlayabilmek için nasıl bulunacağını bilmek gerekmekte. Sosyal medya saçmalıklarında gördüğünüz bir çok şey doğru değildir. En basitinden Noel nedir mesela?

Noel bir hristiyan bayramıdır. Müslümanlık gibi farklı farklı mezheplerin farklı tarihlerde kutladığı bayramın adıdır diyelim. Peki neyi kutluyorlar? Hristiyanlar için son peygamber olan İsa’nın doğumunu “Noel Bayramı” olarak kutlarlar. Noel latince “Natalis” kelimsinden gelmektedir ve anlamı “doğum” dur. Başta ABD bir çok ülkede de bu güne “Christmas” denmektedir. Benzer şekillerde anlamı “gönderilen” veya “kutsal gün” olarak kabul edilmektedir. Bildiğiniz takip ettikleri dinin peygamberinin doğumunu ve kendilerine getirdiği vahiyler için kutlama yapmaktadırlar.

mere-noel-pere-noel-sexy-fetes.jpg

Tarihte Noel ilk olarak Batı Roma İmparatorluğunun hristiyan olmasından sonra gerçekleştirilen İznik Konsülü’nde (M.S.325) İsa’nın doğumu için kabul ettikleri tarih olan 25 Aralık’ta kutlanmıştır. Doğu kiliseleri ise bu tarihi kabul etmeyerek 6 Ocak’ta Noel Bayramı’nı kutlamayı tercih etmiştir ki bunun asıl sebebi Batı-Doğu kiliseleri arasındaki çatışmadan ileri gelmektedir. Onuda yakın bir zaman sonra yazacağım Papalık Tarihi serimde okuyacaksınız.

Bunlaaaar Hristiyanların Oyunlarııııı

Sermaye dünyası 1850’lerden sonra kapitalizm ile birlikte Noel Bayramı’na da elini atmıştır. Tarihte pagan geleneği olan “çam ağacı süsleme” geleneksel hale getirilmiştir. Peşi sıra bu gün için efsanevi bir kişilik (Noel Baba) yaratılarak bayram uzatılmış yok şekerleme, yok duvar süslemesi, yok efendim herkese oyuncak ve hediye vay efendim “Noel Baba’nın geyiklerine süt bırakalım acıkmışlardır” türü saçmalıklar vs. bunların hepsi “Noel Bayramı” düşüncesini daha tüketime yönlendirmek için yapılmış şeylerdir.

Yine Noel Bayramı, kapitalist ekonomi için tüketim çılgınlığı ile birleştirilerek anlamının yitirlmesine muhafazakar Hristiyanlar tepki göstermiştir. Yani şaşıracaksınız ama muhafazakar Hristiyanlar “kardeşim bu dini bir bayram ağaçtı, geyikti Noel Babaydı maymun ettiniz başka dindekilerde bizim yaptığımızı yapıyor bu bizim bayramımız yapmayın değerlerimizi yozlaştırmayın” demiştir. (Ya sadece muhafazakar Müslümanlar söylemiyor bunu hacı amca). En büyük eleştiri “Noel Baba” simgesinin İsa’nın önüne geçirildiğidir. Neyse biz gavurları kendi tartışmaları ve sıkıntılarıyla başbaşa bırakalım.

“Yılbaşında O Güne Özel Malzeme Alıp Kutlama Yapan Dinsizdiiiir!”

Cami İmamı

Evet Noel Bayramı’nı anladık sanıyorum arkadaşlar. Şimdi Yılbaşı Kutlamasını anlatalım;

Yılbaşı Kutlaması hemen hemen bütün toplumlarda “Kullandıkları Takvime Göre” yıl bitiminin “Son Günü” kutlanan geleksel (dini değil) bir gündür.

Bir çok ülke kendi takvimlerine göre yılbaşını çeşitli etkinliklerle kutlar, eğlenir ve yeni yıla iyi dileklerle girer. Çin’de Ocak sonu gibi “Yeni Ay” gününde kutlanır ve eğlenceler düzenlenir. İran’da ve bazı türklerde “Nevruz” olarak ilkbaharın başında kutlanır. Tayland mesela Nisan ortasında kutlar ve geleneksel kutlama yapar.

Bunların dışında “Dini Takvimlere Göre” yeni yılda kutlanır. Yahudiler kendi takvimlerine göre Eylül sonu yeni yılını kutlar. Müslümanlarda ise Hicri takvime göre bu tarih başlangıcı “Hicret” ile başladığından bu günü kutlamazlar. Aslında günümüz müslüman ahalisinin “yılbaşında hicret oldu nasıl eğlenelim” düşüncesi de buradan gelir. Lakin şunu belirtelim kullandığımız Miladi Takvim olduğu için Hicret çok nadir yıllarda 1 Ocak gününe denk gelecektir. Yani 1 Ocak günü Hicret olmadı arkadaşlar Hicri Takvim’e bakacaksınız.

Best-Happy-New-Year-Pictures.jpg

Peki Osmanlı Devleti’nde bu nasıldı. Kısaca bunuda anlatıp konuyu kapatalım. Osmanlı Devleti’nde ay yılına göre düzenlenen Hicri Takvim 1840 yılına kadar kullanıldı. Lakin bu yıldan sonra bir takvim daha kabul edilerek iki takvimli siteme geçildi (Güneş yılına göre Rumi Takvim). 1700’lerden itibaren ise resmi belgeler ile Osmanlı Devleti’nde yılbaşının hafif eğlenceler ile karşılandığını görmekle beraber 1850’lerden itibaren kuvvetle büyük şehirlerde eğlenceler dünzenlenmekte ve yeni yıl karşılanmaktadır.

Artık geçtiğimiz takvime göre yeni yılın başı zaten Hicret’e denk gelmemektedir. Zaten gelseydi Ramazan’ı hep aynı aylarda kutlardık arkadaşlarım güzel kardeşlerim.

Toparlarsak yeni yıl kutlamaları ile Noel Bayram’ı farklı şeyler olduğunu anlattık. Birisi dini bir bayram iken diğeri Yeni Yıl kutlamasıdır.

Sorulması gerek soru neden son 10 yıldır bunu kutlayanlara karşı böyle garip bir tepki verilmektedir. Bunun sebebi muhtemelen geçilen Miladi Takvime verilen bir tepki midir artık geri zekalılık mıdır bilmiyorum. İsteyen kutlar istemeyen kutlamaz arkadaşlar. Sen Kuran okuyarak gir bırak ötekisi dansöz oynatarak girsin berikisi noel babaya sarılsın. Bırakalım artık şu saçma sapan şeyleri lütfen.

Ha kültür yozlaşması yaşıyoruz diyorsanız kıçınıza giydiğiniz kotta, çocuğunuzun makarnasına sıktığınız ketçapta, ailecek gittiğiniz sinemada batı kültürüdür zaten. Din bir günde yıpranacak veya kurtarılacak bir olgu düşünce de değildir. Geniş çaplı felsefik bir kavramdır. Yaşam ile iç içedir. Bu tür şekilci uygulamalar ile yıpranacak ise anladığınız dinde bir sıkıntı var demektir.

Sen medeniyeti elinde tutaydında onlar deveye bineydi elince hurma yiyeydi güzel kardeşim.

Herkese yeni yılında sağlık ve mutluluk diliyorum hoçakalın..

II.Mehmed (Fatih) Devri

Önceki yazıya buradan

Burada Fatih ile ilgili birkaç not ekleyerek olaya girmek istiyorum. Malum tarihimizdeki en önemli şahsiyetlerden bir tanesi. Fatih’in yapısının belirlenmesi ve kaderi onun gelişiminde ve psikolojik etkisinde inanılmaz etkili olmuştur. Daha 13 yaşında padişahlığa geçmesi, sonradan inip tekrar geçmesi ve inmesi onda inanılmaz bir kine sebebiyet vermiştir (Halil paşa ve yandaşlarına karşı). Osmanlı tarihi anlatan kitaplardan Halil paşayla ilgili olarak, İstanbul’un fethine karşı çıktığı için onu vatan haini ilan etseler de bunun bir oyun olmadığı, o ortamı ve zamanınında değerlendirilmesi gerektiği çok açıktır. Halil paşanın neden İstanbul’un fethine karşı geldiğini anlatacağız, tabi bunu yaptı diye vatan haini olmaması gerektiğini de anlatacağız. Günümüzdekilere bıraksak zaten kendi ideolojileri ve fikirlerine karşı olan herkes vatan hainliği yapmıştır. Vatan hainliğiyle çıkar ilişkileri ve politikayı birbirine karıştırmamak gerekir. İkincisi, Fatihin her ne kadar İstanbul’u feth etse de Osmanlıda yaşayan insanlar tarafından neredeyse hiç sevilmediğini söylemek gerekir (çok fazla sefer dolayısıyla verginin fazlaca alınmasıdır buna sebep) Fatih bir kumar oynamış ve İstanbul’u almıştır. Geçmişteki olaylara bakarsanız, kaybedilen büyük savaşlardan sonra ülkelerin dağıldığını görürsünüz. Çoğu hükümdar bu sebeple ayağını yorganına göre uzatmış, ülkenin dağılma tehlikesini görüp ona göre hareket etmiştir. Fatihi özel yapan cesareti ve inanılmaz azmidir. Ya herru ya merru taktiğiyle savaşlara girerek çok büyük zaferlere imza atmış tarihi yazıp yeni bir çağ açmıştır. Tabi çağı açarken Osmanlının gelecekteki alın yazısını da değiştirmiştir. Sadece topraklardaki alımlarla falan değil, devlet düzeni ve kararlarıyla da devrimler yapmıştır. Osmanlının artık iyice büyümesiyle gün yüzüne çıkmaya başlayan saray ve mevki çatışmaları bu dönemde tam anlamıyla başlamıştır. Bu mevki çatışmaları kendi içlerinde olmasının yanında ırk ve din ayrımlarını da başlatmış görünmektedir. Neyse bunları ilerde yazı gelince belirtiriz.

II.Mehmed (Fatih) Devri – İstanbul’un Fethi 1453

1) Hemen Karaman üstüne yürüdü. Çünkü saltanat değişikliğinde yine topraklara saldırılmıştı. Karamanlılar tekrar vergiye bağlandı. Macar kralı naibi Jan Hunyad ile (çünkü Macar kralı yaşça çok küçüktü naib odur) 3 yıllık barışa imza atıldı. Sırp, Eflak ve Venediklilerle anlaşmalar yapıldı. Bizansa da Çelebi Orhan’ı ellerinde tutmaları karşılığı 300 bin akçe karşılığı anlaşıldı.{görüldüğü gibi İstanbul’un fethi için hazırlıklardır bunlar}

2) Mehmet, yeni doğan kardeşi Mehmet’i bebekken hemen boğdurdu.

3) Bizanslılar elçi gönderip Karaman seferini yapan II.Mehmet’e şantaj yaptı. Paranın yetmediğini, eğer iki katının verilmediği taktirde rumeliye bırakılacağı bildirildi. II.Mehmet çok sinirlenmesine rağmen anlaşacaklarını söyleyip elçilere gönderdi. Karamanlar ile anlaşıp Edirne’ye döndü.

4) Fatih, boğaz için kritik bazı yerleri ele geçirdi. Rumeli hisarını yaptırmaya başladı. Bizans imparatoru korkup elçi gönderip yapılma sebebini sordu. Fatihte cevaben “Babam haçlılarla savaşırken boğazı kapattınız, Ceneviz gemileriyle karşıya geçebildik. Gerekli vs. size saldırmayacağız korkmayın” diyerek kısalttım postayı koyup rumeli hisarını yaptırdı.

5) Macar Urban ismindeki mühendise büyük toplar döktürttü 1453

6) Vezir ve devlet adamlarıyla İstanbul’un alınmasını tartıştı. Halil paşa yeni bir haçlı ordusunun oluşturulabileceğini söyleyip kuşatma istemiyordu. Diğer devlet adamlarıysa şehrin alınabileceğini söylüyordu. Fatih şehrin alınabileceğini ve herkesin tam desteğini istedi. {söyledik Halil paşa karşı çıkıyor bununda sebepleri var. Birincisi geçmişte üç padişah görmüş adam. Ordunun dağılmasını, haçlı bozgununu görmüş. Böyle bir savaşın tekrar buna sebebiyet vereceğini çok iyi biliyor. İkincisi ise kendi çıkarları tabi ki. Geçmişte Fatihin tahttan indirilme sebebi Halil Paşa. Fatihin İstanbul’u alması kendisini yok etmelerini sağlayabilir. Halil paşa çok nufuzlu bir insan ve ülkenin en zengin insanı o zamanda. Her yerde adamı var, askerleri kontrol edebiliyor, baş vezir vs. Tepedeki adam padişah bile olsa Halil Paşaya kafa tutamıyor. Çünkü kendi kellesi de gidebilir bir anda. İşte bir yanda bu. Halil paşanın karşısında Fatihin çocukluktan beri yanında olan lalası Zagatnosta Halile karşı sürekli gazlıyor Fatihi. Tabi sebebi baş vezir olmak onun ortadan kalkması kendi işine geliyor. Onu ortadan kaldırmanın yolu da Fatihin kendisini kanıtlaması. Bu büyük zafer ile Fatih ve lalası Halil paşaya kafa tutabileceklerdi. Halil paşa ise “bunlar İstanbul’u alırsa beni öldürürler” diyerek bunu istemiyordu, hemde haçlılardan korkuyordu. En iyisi yerinde oturmaktı yani. Tabi burada iki tarafında hainliğinden ziyade çıkarların konuştuğunu görüyoruz. Lalası veya Halil paşa olmasaydı Fatih istanbul’u alır mıydı bilemem ama zor gibi. Çünkü alınmasını anlatacağım ancak büyük taarruz ile oluyor}

7) İstanbul’a saldırılacağını anlayan imparator yardım istemiştir. Fakat peş peşe iki haçlı bozgunu yaşayan avrupada isteksizlik vardı hemde bizans ortadoksttu yani. Yine papa, ortadoks mezhebinin katolikliğe geçmesini istiyordu. Bu konuda anlaşılıp bir grup papaz İstanbul’a gitti. Fakat, koyu ortadoks papazlar ve halk bunu kabul etmediler. Papaya bağlanmaktansa Türklere teslim olmayı istiyorlardı. Tabi bu konuda el altından casuslarda çalışmaktaydı. İmparator Konstantin binbir oyunla mücadele ediyordu. Şehri korumak ve çarpışmaya karar verdi.

8) İstanbul muhasarası için hareket edildi. 60 öküzün çektiği dev toplar şehrin belirli noktalarına getirildi. Osmanlılar yaklaşık 80-100 bin civarındaydı. Bizanslılar ise bazı askeriye destekler ile kuvetini artırmıştı fakat ziyade daha düşük 15-20 bin civarındaydı. Belki daha da azdı. Fatih çarpışma öncesi şehrin teslimini yoksa herkesin öldürüleceğini söyledi, red cevabını aldı

9) Karadan top atışları ve yapılan hücum başarısız olmuştu. Yine denizden papanın gönderdiği 3 ceneviz gemisine karşı başarısız bir savaş yaşanmıştı. Daha büyük ve yüksek gemilere sahip ceneviz gemileri, osmanlı donanmasını püskürtecek ve şehre yardım getirecekti. Fatih, kaçıp üstüne doğru gelen osmanlı gemisine karşı hiddetlenmiş, atını denize sürerek adeta denize girmiş, baya da ilerlemiştir.

10) Akşamında dedikodular başlamış, eğer bu şekilde destek gelirse şehrin alınamayacağı konuşulmaya başlanmıştır. Halil paşa, imparatorla görüşüp 70 bin altın karşılığında şehri bırakmayı önerdi. Papa ve haçlıların gelmesinden endişe etse de, lala Zaganos ve diğerleri devam etmek istemişlerdir. Sonradan haliçe karadan gemi taşınmasına karar verilmiştir.{daha önceden yazdık, Halil paşa çıkarları doğrultusunda istanbul’un alınmasını istemiyor. Ayıca yine gelecek bir haçlı ordusundan oldukça çekiniyor. Lala Zaganos’un ise açık konuşalım gözünü mevki bürüdüğü çok belli. Halil paşaya karşı sürekli gazı Fatihe verdiği gibi, onu devirmenin tek yolununda İstanbul’un fethinden geçtiğini iyi biliyor. Eğer bir çekilme gerçekleşirse, Halil paşa muhtemelen tam yetkili ve devleti kontrolüne alacağından korkuyor vs.}

11) Cenevizlilerden zeytinyağı alınıp+domuz yağlarıyla gemi iskeleleri ve kızakları yağlanmış ve bu gizli tutulmuş. Gemiler (60-80 gemi) bir gecede kızaklar üstünde Halice indirilmiş. Sabah gemileri gören Bizans askerleri çok şarşırmışlar ve endişelenmişler. Çünkü o tarafa fazlaca asker bırakmadıkları için orayada asker getirmeleri gerekmiş. {bu gemi hadisesinde tabi birçok tartışma var. Efendim kimisi yok derken, kimisi uçuk fikirlerle titanik boyutunda gemileri tasvir ediyor. Kimi görüşte gemilerin tepede yapılıp aşağıya indirildiğidir. Tabi olayın bir gecede olamayacağı belli bu durumda. Tabi durumun çok hızlı ve bir gecede olduğu tahmin edilirse, gemilerin kaydırılıp çekilerek Haliç’e indirildiğine inanır çoğu kişi. Tabi ben lisedeyken bizim tarih hocası öyle bir anlattı ki bize benim aklıma o kocaman ticaret gemileri geldi, efendim o kadar mesafe nasıl lan falan dedik yandan mehter marşları çalıyor eheheh. Sonra baktık ki taşınan mesafe oldukça kısa bir mesafe. Birde gemilerin şimdiki bildiğimiz gemilerle pek ilgisi yok tabi ki. Kaldı ki osmanlı donanması gemilerinin, dünyada denizcilik yapan diğer gemilerden neredeyse yarı yarıya küçük olduğu söylenebilir. Yani olaya yoktur da demeyelim küçülterek, titanikleri dağdan da indirmeyelim marşlarla. Belli boyuttaki küçük gemileri, zekice bir manevrayla Haliçe indirip orada da bir köprü kurmuşlardır.}

12) 6 ve 12 Mayısta yapılan iki taarruzda sonuç vermeyince Fatih, son kez elçi gönderip şehrin teslimini istemiş. Bizans kralının hazineleriyle beraber Mora’ya gitmesine ve oranın bırakılmasına, halkın canına kast edilmemesine, isteyenlerin eşyalarıyla gitmelerine, kalanların istedikleri gibi yaşayabileceklerine vs. anlaşma önerilmiş. Fakat Osmanlı tarafından satın alınan birçok devlet adamı ve casusların propagandalarına rağmen imparator Konstantin bunu kabul etmeyip ölene kadar şehri savunacağını söylemiş {heaaa demek ki dansöz oynatıp, türkleri kazığa oturtmaktan ve et yiyerek “nıhahahahah” diyerek gülmekten başka imparatorların bazıları halkı ve şehri için savaşıyorlarmışta. Ayrıca bizde anlatılan, daha doğrusu ne yazıkki muhafazarkar tarihçilerin anlattığı tarihte Halil paşa satın alınan, işbirlikçi, hain olarak nitelendirilirken ha unuttum bir Mason olarak nitelendirilirken, niyeyse Osmanlının satın aldığı Bizanslı devlet adamlarından, casuslarından propagandalarından bahsetmezler. Çünkü bu Bizans oyunudur, onlar yapar biz yapmayız tabi canım biz yapmayız. Çünkü biz milliyetçilikle anlı şanlıyız, dinimizde müslüman olduğu için bu tip aşağılık şeylere girmeyiz. Bunları şerefsiz hristiyanlar ve casusları olan Bizanslılar yapar gavur onlar, biz yapmayız mnkym}

13) Şehir çok sıkıştırılınca Macar elçiler gelmiş. Jan Hunyadın naiblikten düştüğü, yeni imparator eğer kuşatma devam ederse rumeliden saldıracaklarını söyledi. Fatih elçileri geri göndermedi. Yine Papa ve Venedik donanmalarının Sakıza vardığı öğrenilince toplantı yapıldı. Halil paşa birçok haçlı seferini ve Yavuz’u gördüğü için “kuşatmayı kaldıralım” dese de inatla, Fatih durumu değerlendirip top yekun bir hücum istedi ve “ya ölürüm, ya alırım” dedi. {Daha önceki yazıları okuyanlar için yazmıştım, Fatih burada çok ilginç bir karar veriyor. Normalde kendisine saldıracak bir Macar ordusu, yine kendisine gelen Papa ve haçlı ordusunun yanında askerlerin huzursuzluğunu da ekleyince bu kararı almasının ilginçliği anlaşılıyor. Şunu söylemek gerekir ki bundan önceki kuşatmalarda da bu durum yaşanmış ve padişahlar kuşatmayı kaldırmıştı. Peki neden Fatih bu kadar zor durumdayken son bir taarruz yaptı? Başarısız olacağında sonuçları kendisinin muhtemel ölümü, osmanlının dağılması olduğunu görüyoruz. Burada tabii ki Fatihin ne kadar büyük bir asker, komutan olduğunu görüyoruz. Sonradan görülecek seferleri, azmi inanılmaz tabii ki. Fakat İstanbul’un alınmasında en önemli etken bana kalırsa Halil paşayı ortadan kaldırmanın tek şartı olarak görmesi bana kalırsa. Halil paşa her ne kadar vezir olsa da, padişahtan fazla nüfuzu olan ve uzun yıllar tek başına ülkeyi yöneten, ülkenin en zengini, ,her yerde adamı olan bir insan. Fatih bile, kendisini iki kez tahttan indiren bu adamı öldüremiyor padişah olunca. Zamanını bekliyor, zamanı da işte İstanbul’un alınması. Tabi fırsat bu fırsat artık diyerek, o kadar hazırlıklar yapması, Bizans içerisinde çalışan satın aldığı devlet adamlarının propagandası, papanın “yardım ederiz ama katolik olursanız” cümleleriyle ortadoks tebaanın onlardansa müslümanların kontrolüne geçmek istemesi vs. diğer etkenlerde şehrin alınmasının önünü açıyordu.}

Kuşatmada Kullanılan Toplardan Birisi

14) Fatih, askerlere “şehrin binaları ve surları benim, gerisi sizin” (3 gün) diyerek ateşledi. Yağmanın serbest bırakılmasıyla oldukça hareketlenen askerler, top atışlarıyla üç gün dövülen surlara topluca hücum etti. Bizanslılar toplu hücumu okların uçlarına bağlanmış kağıt mesajlarla öğrenmişlerdi (osmanlı içerisindeki casuslarla tabii ki). Son hazırlıklarını yaptılar. Kiliseye gidip dualar ettiler. 29 Mayıs salı sabahı umumi hucum başladı.

15) Fatih, ihtiyat birliklerinide savaşa sürmüş kendisi de yeniçerililerle savaşa katılmıştır. Komutan Jüstanyin kahramanca savaşmış fakat yaralanınca geri çekilmiş, gemiyle sakız adasına taşınmış orada da vefat etmiştir. Dış surların geçiminde iç surlara Ulubatlı Hasan isminde bir yeni çeri ilk bayrağı taşımış orada oklarla burçtan düşerek vefat etmiştir. Daha doğrusu böyle söylenir. Fakat artık  ulubatlı Hasan diye birisinin olmadığını, bunun yakın dönemde halk tarafından uydurulduğu ortaya konmuştur. Fetih olayını şekillendirmek için birazda gazla yapılmış olsa gerekir. Ordunun şehri girmesiyle birlikler dağılmıştır. Bizans imparatoru Konstantin yine savaşırken ölmüştür. Bir kısım tarihçiler kaçtı falan demektedir. Kaçsa mnkym ilk gelen telifi kabul eder, Moraya hazineleriyle yerleşir osura osura yaşardı kardeşim. Halk askerler surlardan içeri girip yağma ve talana başlayınca, Ayasofya’ya koşmuş dualar etmiştir. Çünkü halk arasında bir inanç vardır o dönemde. Bir kahin şehrin ilerde Türkler tarafından ele geçirileceğini, surlara gelindiğinde gökten bir melek inip birisine imparatorluk verip onun sayesinde türkleri şehirden atacağını söylemiştir. Halkında aklı selim olanları bir kenara bırakırsak söylenen bu efsaneye inanmışlardır. {Benzer bir şekilde gökten atlar üstünde sakallı yeşil sarıklılar indirdiği müslüman alemininde de bu tip garip, hiçbir kanıt veya delil olmayan efsaneler vardır ve halkın bir kesimi de ciddi ciddi inanır bunlara. Ve neden bu tip efsanevi dini şeyler hep onu yayanların yanında olur. Biz haçlılarla savaşırız atlar üstünde dedeler gelip kılıç sallar, araplarla savaşırız atlar üstünde okçu sarıklılar ok atar bulutların arasında falan. Hadi haçlılarda savaşırken müslüman yardımcılar gökten indi, araplarla savaşırken neden bize indi de araplara inmedi? Tabi hep yenince iniyor, yenilince neden inmiyor hiç? Toplumların kendi kültür ve dinleriyle bağdaştırıp yarattıkları bu tip efsaneler, uydurma şeyleri duydukça benim o tarihtenten zaferden açıkçası midem bulanıyor kardeşim}

16) Üç burcu savunan Gridli denizcilerin olduğu yer ele geçirilememiş. Bu mücadeleyi takdir eden Fatih, gemilerle gitmelerine izin vermiş. Ayrıca şehirde olan Osmanlı şehzadesi Orhan’da kılık değiştirip kalabalığa karışmış. Fakat arandığını anlayınca surlardan atlayıp intihar etmiş, cesedi bulununca kellesi kesilip Fatih’e getirilmiş.

17) XI.Konstantin şehri canı pahasına korumuş, kaçma teklif edilse de surlardan girildiğinde kabul etmeyip savaşarak ölmüştür. Şehir bir gün yağmalanmış 50 bin esir alınmıştır {yine araya girip bilgi vereyim ele geçirilen bu esirler ne yapılırdı falan. bunlarla ilgili bir kural vardır. İşte aldığınız esirler karşılığı bir miktar para ödüyorsunuz devlete veya belli sayıda bir tane veriyormusunuz ney öyle birşey. Tabi benim söyliceğim olay cariye olayı. Ohhh mis gibi cariye sistemini kullanan Osmanlı devleti, savaşta esir alınanların köle olarak kullanılmasına eğer imparator karar verirse onları köle olarak kullanabiliyor. Tabi yakaladığın senin olduğu bu ortamda esirlerden kadın olanlar cariye olarak kullanılıyor. Dinimizde cariyeliğin kabul edildiğini görüyoruz. Sayısı varmı tam hatırlayamayacağım ama kişi cariyelerini istediği gibi kullanabiliyor. Yani ev işleri, çarşı işleri ve cinsel işlerde istediği gibi kullanabildiği gibi karısı da sayılmıyor. Yine cariyeler için müslüman kadınlardan istenen o kapanma tarzı şeylerin gerekli olmadığını görüyoruz. Eğer cariyeden çocuğun olursa, cariye serbest kalıyor genelde de sahibinin diğer karılarından bir tanesi oluyor. Yani hani derler ya yemede yanında yat amcoğlu tam o hesap. Tabi bir kişinin cariye olması için alınan esirlerin padişah tarafından köle olarak kullanılmasının izninin çıkması gerekiyor genelde çıkmış zaten. Ne güzelmiş o zamanlar, eskiyi mumla arayan bir kesimin iştahını kabartıyor olmalı, dine de uygun benim güzel insanlarım}. Askerler istedikleri kadar esir alıp yağma yaptılar bir gün boyunca. Ertesi gün cesetler yakılıp ortam sakinleştirilince Fatih atıyla şehre girdi. Ayasofya’ya gitti hemen. Orada papazlar ve halk ayaklarına kapandılar. Fatih patriğe ayağa kalkmasını söyledi. Halka istedikleri gibi yaşamalarını, haklarına artık helal gelmeyeceğini söyledi. Askerlere de yağma aşırıya kaçtığı için bunu durdurmalarını, itiraz edenlerin öldürüleceğini söyledi. Askerlerin bu karardan sonra oldukça mutsuz olduğu ve homurdandığı görüldü. {demek ki yeterince cariye alamadılar yazık}

18) İmparatoru soran Fatih onu arattı. Cesedindeki çoraptan tanınan imparatorun kafası kesilip Fatih’e getirildi. İmparatorun kellesi kesilip getirilince Fatih çok kızmış. Getiren askeri öldürtecekmiş neredeyse. Fatih kelleyi patriğe verip imparatora yakışan bir törenle defninin yapılmasını istedi.

Sonraki yazıya buradan